Alanyalı Uzmandan Deprem Sonrası İlk Açıklama

AFAD’ın ilk değerlendirmelerine göre, depremin büyüklüğü 4,8 olarak ölçülürken, odak derinliği yaklaşık 35 kilometre olarak kaydedildi. Kandilli Rasathanesi ve Deprem Araştırma Enstitüsü’ne göre ise depremin büyüklüğü 5,2, odak derinliği ise 10 kilometre olarak tespit edildi. Deprem, Alanya’ya 85 kilometre, Gazipaşa’ya ise 75 kilometre uzaklıkta gerçekleşti.T.C. Antalya Valiliği tarafından yapılan açıklamada, deprem sonrası bölgede herhangi bir can veya mal kaybı yaşanmadığı ve olumsuz bir durumun tespit edilmediği bildirildi. Deprem, özellikle Alanya ve Gazipaşa’da hissedilirken, vatandaşlar arasında kısa süreli panik yaşandı.

Depremin Tektonik Özellikleri

Depremle ilgili ilk bilimsel değerlendirmeler, Jeofizik Mühendisleri Odası Onur Kurulu Üyesi İhsan Erman Kaptanoğlu tarafından yapıldı. Kaptanoğlu, depremin Ege-Kıbrıs yayının Aksu’ya doğru uzanan Aksu Bindirmesi üzerinde meydana geldiğini ve bu tür depremlerin Antalya Körfezi’nde sıkça rastlanan, orta derinlikte ve hafif-orta şiddetli kırılmalar olduğunu belirtti.

Kaptanoğlu’na göre, bu bölge “sismik boşluk” olarak adlandırılan bir alana karşılık geliyor. Sismik boşluklar, geçmişte büyük depremler üretmiş ancak uzun zamandır aktif olmayan ve gelecekte tekrar deprem üretmesi beklenen fayların bulunduğu bölgeler olarak tanımlanıyor. Akdeniz’deki bu bölge, Afrika Levhası’nın Anadolu Levhası’nın altına daldığı bir alanda bulunuyor ve yıllık olarak çeşitli büyüklüklerde birçok deprem üretiyor.

Depremin odak noktasının 35 kilometre derinlikte olması, kırılmanın Anadolu Levhası içinde gerçekleştiğine işaret ediyor. Kaptanoğlu, “Eğer bu kırılma daha derinde, Afrika Levhası içinde meydana gelseydi, deprem Alanya’da bu kadar şiddetli hissedilmezdi. Ancak Anadolu Levhası içerisindeki bu tür kırılmalar, yeryüzüne daha yakın olduğu için hissedilirliği artırır” dedi.

Deniz Depremleri ve Alanya’nın Jeolojik Durumu

Deniz içerisinde oluşan depremlerle ilgili olarak “pillow effect” adı verilen bir yastık etkisinden bahseden Kaptanoğlu, denizin, deprem dalgalarının enerjisini soğurarak yıkıcılığı azalttığını belirtti. Bu durumun Alanya ve çevresindeki bölgeler için önemli bir avantaj olduğunu ifade etti.

Ancak Alanya’nın zemin yapısına dikkat çeken Kaptanoğlu, özellikle sahil kesimlerinde ve alüvyon zeminlerde deprem dalgalarının genliğinin büyümesi nedeniyle sarsıntıların daha fazla hissedildiğini vurguladı. Alüvyon zeminlerin deprem dalgalarını büyütme etkisinin kaya zeminlere göre 3 ila 5 kat daha fazla olduğuna dikkat çekti. Alanya’da kaydedilen en yüksek ivme değerlerinin (PGA 475) 0.190 g ile 0.230 g arasında değiştiğini belirterek, bu değerlere göre bölgedeki riskin “düşük-orta derece” seviyesinde olduğunu söyledi.

Kaptanoğlu, olası bir Kıbrıs Fayı depremine dikkat çekerek, “Alanya’ya yaklaşık 150 kilometre uzaklıktaki Kıbrıs Fayı’nda oluşabilecek 6,5 büyüklüğünde bir deprem, alüvyon zeminlerde yaklaşık 5,5 büyüklüğünde, kaya zeminlerde ise 4,5 büyüklüğünde hissedilebilir” şeklinde konuştu.

Helen ve Kıbrıs Yaylarının Önemi

Kaptanoğlu, Alanya’yı etkileyebilecek en önemli fay sistemlerinin Helen Yayı ve Kıbrıs Yayı olduğunu belirtti. Helen Yayı’nın Yunanistan’dan başlayarak, Girit Adası’nın güneyinden yay çizerek Fethiye Körfezi’ne uzandığını; Kıbrıs Yayı’nın ise Doğu Anadolu Bölgesi’nden başlayarak, Kıbrıs’ın güneyinden geçip yine Fethiye Körfezi’ne yöneldiğini ifade etti. Bu fay sistemlerinin, Afrika Levhası’nın Anadolu Levhası’nın altına daldığı aktif deprem ve volkan üreten tektonik alanlar olduğunu söyledi.

Helen Yayı boyunca Afrika Levhası’nın her yıl Anadolu Levhası’nı 23 mm batıya doğru ittiğini belirten Kaptanoğlu, bu bölgede tarih boyunca 7 ve üzeri büyüklükte birçok büyük depremin meydana geldiğini hatırlattı. Örneğin, 26 Haziran 1926’da Datça açıklarında meydana gelen 7,7 büyüklüğündeki deprem ve 9 Şubat 1948’de Akdeniz’de kaydedilen 7,2 büyüklüğündeki deprem, bölgedeki fay sistemlerinin potansiyel tehlikesine dikkat çekiyor.

Deprem Bilinci ve Yapı Güvenliği Vurgusu

Son dönemde Antalya Havzası’nda 4,5 ve üzeri büyüklükteki depremlerin artış gösterdiğini ifade eden Kaptanoğlu, özellikle Aksu Bindirmesi ve çevresindeki sismik boşlukların dikkatle izlenmesi gerektiğini belirtti. Depremlerden korunmanın yolunun bilinçli hareket etmekten geçtiğini söyleyen Kaptanoğlu, şu ifadeleri kullandı:

“Depremler afete dönüşmek zorunda değildir. Bilinçli ülkelerin yaptığı gibi, en ufak bir depremde panik olup sokağa dökülmek yerine, yapı stoklarımızı elden geçirip güvenli yapılar inşa etmeliyiz. Depremlerle mücadelede bizi koruyacak olan, bilim ve mühendislik çözümleridir. Yapılarımızı sağlam hale getirmek ve bilimsel yöntemlere yönelmek, bölgemizin geleceği için en önemli adımlardır.”

Kaptanoğlu’nun açıklamaları, deprem sonrası alınacak önlemler ve yapı güvenliği konusunun bir kez daha önemini gözler önüne serdi.